11 Haziran 2019
PRATİĞİN ANTROPOLOJİSİ
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Bölümü 'Kitap Özeti'

VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ

 

KİTAP ÖZETİ

 

 

PRATİĞİN ANTROPOLOJİSİ

Pierre Bourdieu

Bourdieu, kültürün ne özgür irade ne de altta yatan ilkelerin özgü bir ürünü olmayıp sosyal aktörlerce kültürel kullanımlardan ve daha önceki olaylarla oluşan yapılardan hareketle inşa edildiğini ileri sürerken, birbirine tümüyle zıt iki teori 'bir uçta özgür iradeye sahip, bilinçli bireyler sosyal evreni inşa eder düşüncesine,  diğer tarafta ise sosyal evrenin bireyin seçim ve bilincinden bağımsız genel ilkelerce düzenlendiğini öne süren düşünceye de karşı durmuştur.

 

Bourdieu, pratiğin sosyal evreninin kuralların, bireysel davranışların ve stratejilerin katı bir füzyonu olması dolayısıyla oyunvari olduğunu ileri sürer. Bir antropoloğon tüm boyutlarıyla bakması gerektiğini, başkalarının pratiğinin anlamaya çalışıldığı gibi sosyal bilimcilerde kendi pratiklerini soruşturmalı, varsayımlarını ve arka tarafta hareke geçir güdülerinin netleştirilmesi gerektiğini belirtiyor. Bourdieu çok fazla sosyal oluş olarak toplum teorisi ve soylal evreni anlak için bir metodoloji önermemektedir.

 

Fransa'nın güneybatısında bir şehirde mütevazi bir ailede dünyaya gelen  Bourdieu, Fransa’nın önde gelen entelektüellerindendir.

 

Bourdieu bir röportajında; 'Fransa'da taşra bir şehirden gelme, Loire'nin Güneyinden bir yerden olma size,   sömürge yönetimininkiyle çok da uzak olmayan bir dizi özellik bahşeder. Bu size bir tür nesnel ve öznel bir dışarıdanlık verir. (Shf 407)’ cümlelileriyle Fransız Akademisindeki rahatsızlığını dile getiriyordu. Bu dışarıdanlık duygusu onunu çalışları boyunca varlığını sürdürecektir. (Calhoun ve Wacquant, 2002)

 

Bourdieu, Fransız entelektüellerinin toplandığı başlıca yer olan Ecole Normale Superrieure’den felsefe diplomasını aldıktan sonra 1995 yılında askerlik görevini yapması için Cezayir’e gönderilir.

 

1960’ların başında Fransa’ya Avrupa eğitim sistemleri ni çalıştıracağı bir grup araştırmacıyı bir araya getireceği Paris’e yerleşir.

 

Yaşamı boyunca ilgileri hep geniş alana yayılan Bourdeiu “İlkel iş bölümünün etkilerinin antropoloji sosyolojiden ayırdığı” görüşünü sert şekilde eleştirir.” Eleştirilerine fotoğrafçılıktan, televizyona, sanat müzelerinin Avrupa yaşamındaki rolünden, Ecole Normale Superieure (kendisinin de mezun olduğu) elit okulların nasıl devletin ‘asilzadelerini’ yetiştirdiklerine ve akademik yaşama dair eleştirel analizlerini içeren yayınlar yapar. (web sitesi: www.hyperbourdieu.jku.at)

 

Bourdieu’nun, 1970’lerdeki yayınları  onun Fransız akademisindeki yerini sağlamlaştırırken, eserlerinin çevirisiyle Birleşik Devletler ’deki etkisinin artmasına yol açar.  1981’de  ‘Collage of France’a seçilen Bourdieu sosyoloji kürsüsüne başkanlık eder. Yaklaşık yirmi beş kitap ve sayısız makalelerde kültürle ve iktidarın ilişkisine dair sorgulamalara yoğunlaşır. 1990’lardan itibaren küreselleşme karşıtı hareketin için yer alan Bourdieu kendi konumu “solun solu” olarak tarif ederek siyasetin içine girmeye başlar.

 

2001 yılında hayatını kaybeden Bourdieu  hakkında daha sonra Fransız devlet başkanı olacak Jacques Chirac yaptığı yorumda “Meşhur filizof ve bilim adamı Pierre Bourdieu sosyolojiyi, hayatından ayrılmaz bir bilim olarak yaşadı.‘ demiştir. (Le Monde, 25 Ocak 2002).

 

Bourdieou’nun düşünceleri, farklı entelektüel alanlarda karşılık bulduğu ifade edilse de, çeşitli gözlemciler Bourdieu okurlarının onun birbiriyle bağlantısı olmayan üç ilgi alanının peşinden gittiğini, eğitim, sınıf ve etik sosyolojisi üçüncü olarakta Kuzey Afrika etnografyası ve pratinğin teorisi olduğu belirtilir. (Shf 409)

 

Bu makalede Bourdieu’nun  iki ana kavram ‘pratiğin teorisi ve onun etnografik araştırmalar üzerindeki etkisi ile sınırlı kalınmıştır. Bu anlamak için Bourdieu’nun Cezayir’de yaptığı orijinal etnografik çalışmasının bağlamı ve etkisi önemlidir.

CEZAYİR VE KUZEY AFRİKA ETNOGRAFYASI

Bourdieu’nun etnagforafik araştırmasını yaptığı Cezayir 1830 yılında Fransa tarafından işgal edilmiş,  2 Dünya Savaşından sonra özgürlük savaşının şiddetinin yükseldiği ve 1962 yılında bir dizi referandum, devrim ve karşı devrimler sonucunda 1962’de bağımsızlığına kavuşan Cezayir’de Fransa’ya karşı verdiği özgürlük mücadelesinde bir milyon  Cezayirli hayatını kaybetmişti.  Bourdieu’nun  ‘sonrada bağımsızlık mücadelesine dönen ellilerin sonunda ve altmışların başlarında Cezayir toplmuna dair ilimse bir analize kalkışmak demek bu mücadelenin altında yatan gerçek nedenleri ve amaçları anlamak ve açıklamak demekti “  (1990; 2) diye yazacaktır. 

 

Bourdieu başlangıçta araştırmasında yapısalcı bir gündemi takip etse de, etnografik verilerini düzenledikçe iki farklı sonuca ulaşacaktır.  Birincisi, etnografik verileri düzenleyen yöntem ve araçlar mantıki modellerin antropoloğun kendi bilimsel kültürünün bir parçası olduğunu var sayıyordu. İkinci olarak etnografın, örtük kuralların açığa çıkması değil daha akışkan ve çoğu kez çelişkili sosyal tecrübelerin ürünleri oluyor.  Örneğin Bourdieu tek bir diagramda ‘tarım takvimin’i sergileme çabasıyla saatler geçirir ama “tam bitirmeye geldiğimde sayısız çelişkiyle ve her türden temel çelişki halleriyle karşılaşıyorum” der.

 

Bourdieu’nun etnografik çalışmasından çıkan diğer bir sonucunda ‘kültürün yaşanan etkileşimlerin dinamik çıktısı’ dır.   Bourdieu’nun gözlemleri kültürü, kuralların ‘açığa çıktığı’ bir şey olarak görmekten uzaklaştırarak pratiğin alanına götürmüştür.   Bourdieu’nun erken dönem yazdığı makalelerinin birinde :

“Namus duygusu ortaktır ve Kabine’nin kendisine ait ve başkalarının eylemlerini değerlendirmeye tabi tuttuğu eylemlere atıfta bulunan özel bir koddur. Fakat namus değerleri gerçekten herkesin kabul ettiği ve saygıya değer bulduğu ideal romları var mıdır? Veya zıttına olarak bunlar bir kimsenin tavrını idare eden ve açıkça bilince çıkmamış olan tutumlarını düzenleyen ve hiç bir zaman formüle edilmese de bir kimsenin tutumunu renklendiren bilinçdışı davranış modelleri midir? Pratik namusa ilişkin değerler sistemi, açıkça kavranmaktan çok yaşanan bir şeydir.”  (1996; 231) der.

PRATİĞİN TEORİSİ

Bourdieu, antropolojide ve diğer sosyal analizlerde uzun süreli var olan iki karşıtlık –yerlinin ‘sübjektif’ tecrübesiyle sosyal bilimcinin ‘objektif’ perspektifi teorik bir köprü kurar.

 

Bourdieu alanda yapılan çalışmalarda gerçeklerin daha iyi görüleceğini belirttir. Bourdieu, antropoloğon mesafeli ve nesnel duruşu insanların eylemini yapılandıran kodları çözmeyi barındırır (Bourdieu, 1977: 1) Sonra bu sistem alt sistemlere ayrılabilir.

 

Bourdieu, hediye alışverişini indirgemeci bir mantıkla yorumlanmasına karşı çıkarak; Hediye alışverişinde üç tür yükümlülük yerine getirilir. Hediye verme yükümlülüğü, hediye alma yükümlülüğü  ve geri ödeme yükümlülüğü. Bourdieu, hediye alışverişi bu kurallara indirgenebilir mi? Elbette hayır ve bunu hediye alışverişinin nasıl gerçekleştiğini düşünürsek bilebiliriz diye cevap verir.  (1997: 5-8)  Bourdieu, sosyal evrenin, bir dizi kural ya da kodlara indirgenemeyeceğini söylüyor. Bourdieu, ‘olması gereken odak nokta pratiğin alanıdır’ der.

 

Özetle Bourdieu’nun savı, sübjektif/objektif dikotomosi, antropologları yanlış yönlendirerek ya bilgi kaynaklarının anlattıklarını kabul etme veya sosyal davranışın altında yatan kuralları ortaya çıkarabileceklerini düşündürüyor.

 

Habitus, Doxa ve Pratik

Bourdieu’nun ortaya çıkardığı habitus kavramı, bireylerin yaşadıkları çevrede kültürlerinin rolü ile kendi zihinlerinde oluşan temel bilgiler olarak nitelendirilir. Buourdieu’nu habitusu üretilmiş şemalara dayanır.  Habitüs, “üretimin sınırları tarihsel ve sosyal olarak belirlenmiş şartlar dahilinde sonsuz bir ürün – düşünce, ifade, eylem-ortaya çıkarma kapasitesi” ne sahiptir. (Bourdieu, 1977:95 )

 

Bourdieu: “Dolayısıyladır ki habitus, adından da anlaşılacağı gibi, tarihin bir ürünüdür. Dünyadaki pratik bilgiye ve eyleme katkıda bulunan sosyalin inşa ettiği, sosyal olarak inşa edilen enstrümanlardır. Diğer bir deyişle yapılandırdıkları dünya tarafında yapılandırılırlar (Bourdieu, 2000:148).

 

Bourdieu, bazı şartlar altında doğal dünya ve sosyal alanın birbirine karşılık gelmee balardığı tecrübeyi doxa diye adlandırır. Geleneksel Bali’de, sosyal düzenle doğal düzenin birbirine karşılık geldiği görülür.

 

Bir doxa örneği olarak ‘Birleşik Devletler ’de giderek azalsa da halen var olan “kadının yeri evidir’ örneğidir.  Bu kültürel anlayış hala varlığını sürdürmektedir.  Bu anlayışın arkasında, ev işleri kadının işidir, annelik kutsaldır ve erkekler amaçsızca işler yaparken yuvayı kuran kadındır gibi kültürel görüşler yatar.  Bu doxsaya ait özel alan  her ne kadar 1970’lerden sonra küçülmüşse de belli Amerikan çevrelerinde hala geçerliliğini sürdürmektedir.

 

Her toplum, çoklu pratik alanlar oluşturur. Farklı toplumlar, farklı pratik alanlara dayanırlar. Pratik alanların en yaygın olanlarından biri ev etrafın da gelişir.

 

Kültür, Tarih, İktidar

Eric Wolf

Eric Wolf (1923-1999)  antropolojiye medyan okuyarak yeni yönelimler keşfetmeye yönelmiştir.

Wolf’un araştırmalarını üç dizi mesele yoğunlaştırarak ‘ köylü toplumların doğası, iktidar ve kültür arasındaki bağlantılar ve tarihsiz, bütün ve kalıcı addedilen kültür üzerine getirir.  Eric Wolf, Latin Amerika ve Avrupa’da köy toplulukları üzerine yaptığı araştırmalardan hareketle, bu kırsal toplumların izole kültürler olarak değerlendirmez. Onları ulusal ve küresel düzeylerde i işleyen daha geniş sistemlerin irer parçası olarak anlaşılabileceklerini, bu tür toplumların hiçbir zaman değişmez bir kültürel yapılanmayı yansıtmayıp özgü bir tarihi ifade ettikleri söyler.

 

Eric Wolf kariyeri boyunca bu soruşturmalarının alanın genişlettikçe sürekli olarak yerel kalıplarla ekonomi ve siyasetin daha geniş boyutları arasındaki bağıntıları ortaya koymaya çalışarak tarih ve iktidarı odağına alan bir antropoloji kurmaya uğraşır.

 

Eric Wolf kariyerinin, alan çalışması , teorik ilgileri ve siyasal eylemi olmak üzere üç fazdan oluştuğunu söylermiştir (Bauman, 1998) Birinci faz, köy toplulukların ve ulus-devletlere odaklanır.  Wolfun kariyerindeki ikinci faz, 1960’ların ortalarında Vietnam Savaşı karşıtı hareketin içinde yer almasıyla başlar ve küresel süreçler ve bunun yerel sonuçlarına gösterdiği giderek artan ilgiyle karakterini kazanır.  Wolf’un kariyerindeki son faz, kültür ideoloji gibi konulara odaklanmadı. (Wolf, 1999, 2001), Bunlara ilaveten başkaca teorik meselelere el atar. Kültür kavramanın avantajları eksiklikleri ve toplumun doğası, ideoloji  ve iktidar gibi konular üzerine önemli kakaleler ve başlıca monografisi olan Envisioning Poewer; İdelogies of Dominance and Crisis’ı (İktidar Tahayyülü; Hakimiyet ve Kriz İdeolojileri) (1999) yazar Wolf’un etnografik  teorik yazıları her zaman belirli etnografik problemlerden gelişir. Wolf “Benim genel teorik açıklamam bir ilk hareket olmaktan çok muazzam bir ön çalışmanın sonunda ortaya çıkan şeylerdir’ (2006, 306) diye yazar.

 

Wolf’un ilk başta Porto Riko’nun kırsalında yaptığı alan çalışması onu köylülere yoğunlaşmaya götürdü.  Wolf, köylüler, daha geniş ekonomik sosyol ve siyasal sistemlerle bütünleşmiş kırsal çifçilerdi. Onların üretimleri, değişen ölçülerde, daha güçlü olan dışardan kimselerle, genellikle de bir ulus-devletle ilişkili olan şehirli seçkinlere gönderiliyordu.  (Wolf, 1996:1-17) Wolf, köylülük her zaman daha geniş sistemler içersin de var olur’ diye yazar. (1996, 8) Wolf ‘Latin Amerika’da Köylülük Tipleri’ başlıklı makalesinde, köylüleri diğer şehirli olmayan gruplardan üç kıstas temelinde ayırdı. Köylüleri kırsal tarımcılar olarak değerlendiren Wolf, köylüleri kendi toprakları üzerinde kontrol hakları olan  ve temel amaçları ticaretten  geçinen insanlar olarak nitelendirdi.  Wolf, kapalı dayanışmacı köy topluluğu ile açık köy topluluğunu daha derinlemesine ele aldı.

 

Wolf,  Kapalı dayanışmacı köy topluluğu “hem dışardakilerle hem de içeridekilerle ilişki halinde keskin limitler olan sınırlı sosyal sistemlerdir.” Derken açık dayanışmacı köy topluluğunun ilişkilerdeki kısıtlılığın daha sınırlı olduğunu belirtir.  Kapalı dayanışmacı köy topluluklarının topraklarının ulusal seçkinler tarafından sahiplenilmek için oldukça fakir olduğunu, bunların kıt kaynaklara sahip olduklarından ötürü fakirliklerini devam ettiğini söyler. Üretim daha çok geçinmek için yapılır. 

 

Açık topluluk üretiminin çoğunluğu nakde bağlı ürünler yetiştirilir. Bunlar dışardan gelen parasal yatırımdan yararlanır fakat bu, üretim araçlarını modernize etme veya piyasalara istikrar getirmek için oldukça sınırlı ve belli olmayan miktarlardır. Dış ekonominin nakde bağlı ürünlerin almaya göre geliştiğinden açık köylü toplulukları, fiyatları belirleyen, nakit sağlayan ve tüketim malları üreten ulusal ve küresel piyasalarla doğrudan bağlantı içeresindedir. Bireysel zenginliği ulaşabilir ve bunu göstermekten çekinmezler. Malların fiyatları yükselip alçaldığında bireysel olarak ailelerin zenginlikleri de belirginleşir veya silikleşir tıpkı topluluktaki statü ve güçlerinde olduğu gibi’ diye yazar. ( 1955:465) Wolf, bu iki köy topluluk tipini birbirine zıt ideal formlar olarak sunar. (1955: 466)

Küresel Süreçler, Yerel Sonuçlar: Avrupa ve Tarihsiz Halklar

Wolf Afrika, Asya Avustralya ve Amerikalardaki halkların tarihlerinin Avrupa eksenli tarih kitaplarında nadiren yer aldığına dair görmedeler de bulunur.

 

Bohemya, Almam İmparatorluğu ve Bizans İmparatorluğunun olduğu dönemde, İspanya, Rusya, İtalya ve İsviçre gibi devletler henoz ortaya çıkmamıştı. Avrupa’nın 1300’lerdeki siyasi manzarası gelecekte ortaya çıkacak ulus-devletlerin haberci değildi. Bütün bunlara rağmen 1400 ve 1900 yıllardaki değişimle Avrupa ulus-devletleri küresel bir yayılma çabasına iten değişimi Wolf ‘üretim biçimlerinin değişimiyle yorumlar.  Wolf ‘ürün fazlası ürünleri alıcılara aktarmayı’ siyasal ve askeri gücünü güvence altına aldırmayı başarabilen yerel ağalar bağlı olduğunu söyler. (Wolf, 1982: 105) 

 

Teknolojik yeniliklerle ekilebilir arazinin artışı ve üründeki artış yeni Pazar arayışları ihtiyacını doğurdu.  Baskın sınıfların savaş giderlerini karşılama gücü yeni işgal arzuların doğmasına neden oldu.  Siyasal istikrarın artması ve ürün fazlalığı yeni fetihçiler, tacirler ve veya kraliyet ailesinin için içine dahi olmasıyla deniz aşırı yerlerdeki insan ve topları sömürgeleştirmelerine yol  açan süreç oldu. Bu işgalcilerle zenginleşenler dönüp Avrupa’yı dönüştürdüler.  1400 lerden itibaren Avrupa, Asya, Afrika ve Amerikalar ’da üretim biçimleri baştan ayağa yeniden düzenlenir. 

 

Marks’tan esinlenen Wolf “üretim biçimlerini, doğa, iş, sosyal iç gücü ve sosyal örgütlenme arasındaki karşılıklı olarak bir birine bağımlılık karmaşık ilişkiler ağı”na gönderme yapar. ( Wolf, 1982:74)

 

Wolf, yayılmacı Avrupa ile Afrika, Asya ve Amerikalardaki halklar arasında 1400’lerden sonra kurulan bağlantılara ilgi gösterdikçe üç farklı üretim biçimi olduğunu görür. Kapitalist üretim biçimi, harççı üretim biçimi ve akraba-düzenli üretim biçimi.

 

Kapitalist üretim biçimlerinin en belirgin karakteri zenginin üretim araçlarını kontrol etmek için parayı kullanması ve üretim araçlarıyla gerçekte üreteme yapan işçileri bir birbirinden ayırabilmesidir. Kapitalist üretim biçiminin üç karakteristiği (1) kapitalistler üretim araçlarını kontrol eder; (2) işçiler dolayısıyla kapitalistlere emeklerini satarlar; ve (3) bunun sonucunda sermaye birikimi, emeğin sömürülmesi ve üretimin yeniden düzenlenmesi durumları ortaya çıkar. Buna bağlı olarak da kapitalizm, toplumu sınıflara böler. (Wolf, 1982: 78-79)

 

Haraççı üretim biçimi “İster çiftçi olsun ister hayvancılık yapanlar, başlıca üretim biçimi üretim araçlarını erişim imkanı tanırken haraç, bu kişilerden siyasal yada askeri araçlarla alınır. (Wolf, 1982: 79-80) Haraççı sistemlerde üretim yapanlar belli isimler altında ücret ödemek zorundadırlar. Köylülerin vergi vermesi ve yerel ağalara belli ücretler ödemesi gibi.

 

Akraba düzenli üretim biçimi, temelden farklıdır. Akrabalık, sosyal iş gücü dahil olmak üzere insanlar arasındaki hakların ve ilişkilerinin tesis edilmesi için kullanılır.  Bu üretim biçiminin gösterdiği değişkenliklerden ötürü ne olduğunu ya da ne olmadığını söylemek zordur. Akraba düzenli toplumlar , kaynakların en kadar  yaygın dağıtıldığına ve genellikle belirli akraba gruplarına açık veya sınırlı olup almamaların dayanabilir. (Wolf, 1982; 91)

 

Wolf, akraba dışında arayışında olan hırslı liderler için; ‘Akraba-düzenli gruplar, haraççı yada kapitalist toplumlarla ilişki içine girdiklerinde büyük ölçüde artar. Bu türden ilişkiler, üretim fazlasının akraba-düzenli üretim biçimine olanın ötesine geçirilebilmesi ve elde edinilebilmesi için fırsatlar sunar. Sonrasında şefler, bu dışardan gelen kaynaklara akraba düzeninin çalışmalarını durdurmak için başvurulabilirler. Bu, şeflerin neden Avrupalı kürk tacirlerini ve her iki kıtadaki köle avcılarıyla istekli işbirlikçiler olduranını açıklar. Avrupalılara kurdukları bağlantılar şeflere silah ve değerli şeylere erişim imkanı sağlar ve böylelikle de akrabalığını dışında bir ilişkiyle onu engelleyici bir güç katar. <1982; 96)

 

Wolf’un asıl katkısı küreselle yereli bağlantılandırmak olmuştur. Örneğin, Kuzey Amerika’daki kürk arayışı, hızlı bir Avrupa yayılmacılığıyla sonuçlanmıştır.

 

Kültür ve İktidar

Wolf, bütün üyelerin bir kültürü eşit düzeyde paylaşmadıkları nede bilgi ya da birimin bir nesilden ötekine aynı şekilde intikal etmediği de benzer biçimde açıktır. Wolf, “kültür paylaşılan kültürel içerikli bir depo değildir. Var olabilecek he türlü tutarlılık insanların bir biriyle uyumlu bir eylem etrafında organize oldukları veya kendi kendilerini organize ettikleri sosyal süreçlerin bir sonucu olmak zorundadır” diye yazar. (1999; 66)

 

Wolf: “Bir kültürün özünde belki içsel bir itici bulunmamaktadır ancak denebilir ki harekete geçirilenlerin yanı sıra harekete geçirici insanlar vardır. Mümkün olduğunda kurumları kuran ve savunanlarla kimin için ve kime karşı tutarlılık oluşturan sosyal failleri bulup çıkarmaya çalışmalıyız.” Der. ((1999; 67)

 

Bize iktidarı anlatan Wolf, iktidar, kişiler arası, kurumlar arası düzenlerde ve bütün toplumda farklı işlemekte olduğunu belirterek iktidarı başlıklara ayırır. İktidar çeşitleri olarak, bireysel iktidar, hiç kimsenin kendi iradesini bir başkasına kabul ettirme kabiliyetiyle karakterine olan iktidar, taktik ve organizasyonel iktidar, yapısal iktidar olarak sınıflandırır. Wolf bu iktidarlar arasında en fazla yapısal iktidara ilgi gösterir.

 

Wolf gerçek anlamda kültür kavramının iktidar mücadelesinin bir çocuğu olduğunu ileri sürecektir

 

Kültür Önemlidir

Marshall Sahlins

Mars Sahlins’in yazıları ve düşünceleri, geleneksel Batı-dışı toplumların politik ekonomisi, Okyanusya’nın tarihsel etnografyası, tarihsel etnografyaya ilişkin daha genel konular ve antropolojik modellerle Batı’nın entelektüel geleneklerindeki var sayımlar arasında dolaylı da olsa çok sık kurulan bağlantılar gibi antropolojik soruşturmanın çok çeşitli alanlarını ortaya koyar.

 

İlk çalışmaların Leslie White’nin evrimci perspektifin etkisinde kalan Sahlins (Sahlins; 1959,1960) ekonomik antropoloji üzerine olan etkili çalışmalarda (Sahlins; 1968, 1972) ekonomik davranışın evrensel biçimlendirici yasalardan çok sosyal yaşamın diğer alanlarıyla iç içe oluştuğunu ileri sürer.

 

Sahlins insani tecrübeyi anlama konusunda kültürün önemi düşüncesidir. Sahlins şunu ileri sürer:

“Bildiğimiz şekliyle insan doğası kültürle şekillenir. Geertz’in gözlemlediği gibi, insan biyolojisinin kültüre nisbetle geçici oldu sanılan varlığı doğru değildir. Tam tersine, kültür, anatomik olarak modern insanı (insanoğlunu) iki milyon yıl ve öyle bir zaman geçmişe götürür. Kültür, evvelce var olan bir insan doğası üzerin basitçe eklenen bir şey değildir. Seçilim şartlarında olduğu gibi belirleyici bir şekilde türlerin oluşmasında yer alır. İnsan vücudu kültürel bir vücuttur, dalayışıyla insan zihni de kültürel bir zihindir. Primatların evrimindeki büyük seçilim baskısı sembolik araçlarla düzenlen somatik karakter özelliklerdir. ( 1996; 403)

 

Mars Sahlins’in araştırmaları çoğunlukla etnografik alan çalışmasından çok tarihsel kaynakların kapsamlı şekilde çalışılmasına dayanır.

 

Pasifik’teki Geleneksel Toplumlarda Siyaset ve Ekonomi

Sahlins ilk yazılarında Pasifik Adaları’nda yaşayan geleneksel toplumların politik ekonomisine konu eder. 1954’te yazdığı, Social Stratification in Polynesia ( Polinezya’da Sosyal Tabakalaşma) (1959) adıyla basılan tezi, “Aborjinlerin yaşadığı Polinezya’daki sosyal sistemin bir boyutundaki –tabakalaşma-farklı kültürlerini içinde yaşadıkları çevreye uydurma konusundaki farklılıkları bağlamaya dönük karşılaştırmalı çalışmasıydır

 

 “Poor Man, Rich Man, Bin-Man, Chief; Politikal Types in Melanesia an Polynesia’ Sahlins’in en sık vurgu yapılan makalelerindendir. Sahlins bu çalışmada karşılaştırmalı alanını genişletirken, odağını daraltmıştır. Melenazyalıların’ın büyüm adamları ile Polinezyalılar’daki şefliklerinin liderlik meselesine dair getirilen iki farklı yaklaşımın sosyal ve siyasal bağlamlarını birbiriyle karşılaştırmıştır. Malenezya’daki siyasal birimler, Polinezya’ya göre daha küçük toprak ve nüfuslara sahiptir. Polinezya’daki bir şeflik, bütün bir adayı ve katım adayı içine alacak şekilde “siyasal toplumun daha büyük ve daha küçük  katmanlarına hakim olan  daha büyük daha küçük şeflerden oluşan bir piramittir. (Sahlins; 1963:294) Buna karşın Malenezya siyasal toplumları her bir köy ya da kabanın kendi kendini yönettiği eşit bi siyasal statüye sahip olduğu ‘parçalı’ bir yapı” olduğunu tespit etmiştir. (Sahlins; 1963:287) Sahlins; “Malenezya’daki büyük-adam ve Polinezya şefleri, sadece farklı çeşitlikleri ve siyasi evrim düzeylerini değil aynı zamanda farklı derecelerde siyasal ilerleme üretme ve sürdürme kapasitesini de yansıtır.” der. (Sahlins; 1963:294)

 

Tarih ve Yapı

İnsanın varoluşu kültürel alandan ayırmak imkânsızdır. Sahlins: “İnsanın ayırt edici niteliği, maddi bir dünyada, diğer bütün canlılarla paylaştığı şartlar altında yaşaması değil bunu insana özgü kapasitesiyle kendi oluşturduğu anlamlı bir şemaya göre yapıyor olmasıdır. İşte bu kültürün belirleyici niteliğidir… bu belirleyici kültür maddi kısıtlamalara uymak zorunda değildir. Sadece bunu hiçbir zaman için yegane olasılık anlamına gelmeyen net bir sembolik şemaya göre yapmalıdır (Sahlins 1976: viii)

 

Genetik seçimle ilgili uzun süren bir tartışmada Sahlins, “insan toplumlarındaki akrabalık sistemleri ve genetik kavramlar sosyal eylem ve  sosyal eylem için gerçek modeller”ken (1976b: 25)”akrabalık insan toplumlarına özgü, somu olarak doğal ilişkilerinden özgür olmasıyla ayırt edilebilir bir karakteristiktir.” Savını ileri sürer. (1976b: 58)

 

Kaptan Cook’un Öldürülmesi

Sahlins, 1779 Hawaii’de  ilah yerine konulan ve taze meyve ve yerli kadınlardan hediyelerle onurlandırılan Kaptan Cook’un aynı Hawaii’ler tarafından öldürülmesine yoğunlaşır. Sahlins, Kaptan Coook’un akıbetini, kültürel yapıların –bu örnekte Hawaii’De var olan Lono’non (kutsanmış tanrı) geri gelmesi anlayışı- bireyin eylemleri üzerinde nasıl kültürel sınırlamalar getirdiğine bir örnek olarak analiz eder.  Cook’un önce ilahlaştırılıp sonra öldürülmesi “kültürün tarihsel süreçlerini koşullarını belirlemesine ancak maddi pratik içersin de bunun ortadan kalkması ya da yeniden formüle edilmesine böylelikle de tarihi toplum biçiminde, insanların hayata koydukları gerçek kaynakların gerçekleştirilmesine haline geldiğini gösterir. (Sahlins, 1985: 106)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Yorum Ekle



M.SALİH GEÇKEN
Copyright, 2017 © M. Salih Geçken - Kisisel Web Sitesi