12 Kasım 2017
KOBANİ’DE YAŞANAN ACIYLA VAN’A BAKMAK
Dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi şu an Suriye’de ve Irak’ta yaşan drama tepki vermemek mümkün değil. Kobani gerçeği ve diğerleri göz ardı edilmeyecek kadar dramatik bir şekilde karşımızda duruyor.

KOBANİ’DE YAŞANAN ACIYLA VAN’A BAKMAK

 

Dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi şu an Suriye’de ve Irak’ta yaşan drama tepki vermemek mümkün değil. Kobani gerçeği ve diğerleri göz ardı edilmeyecek kadar dramatik bir şekilde karşımızda duruyor.

 

Yaşanan her acı, yaşanma ihtimali olan acıların yaşanmaması için ders olmalı. Eğer yaşanan acılardan bir ders çıkaramazsak, yaşanan acının yüreklerimizde bıraktığı hüznün kalbimizi terk etmesiyle unutulacaktır.

 

Şu an yaşanan acıyı Kobani özelinden değerlendirerek, kin ve nefretin ekilmeye devam edildiği  Van hiterlandına  dönüştüreceğimiz bir gerçeğimiz var. Kin ve nefretin yerleştirilmeye  devam edildiği  bir Van’ın Kobani olmama garantisini kim verebilir ki?... Algısal manipülasyonun gerçeklik olarak kabul edilmeye başlandığı zaman sokak ortasında birilerinin birilerine saldırmasına kim engel olabilir ki?

 

Dünyanın bir çok bölgesinde yaşanan acılara tepki veren yüreklerin, acıya gidilen yolu kendi yerleşkelerine taşıyacak eylemlerde bulunması biraz tuhaf duruyor. Huzursuzluğun ve acının yaşattığı dramın boyutları korkumuzu artırsa bile, nefreti artıracak söylemleri dile getirirken çok cesur davranıyoruz.

 

Dramlarını konuştuğumuz insanların yaşandığı yerlerde birkaç yıl önce böyle bir şey yoktu. Onların da bizim gibi kısmen de olsa huzurlu bir yaşamları vardı. Şu an yaşadığımız gibi sabah evlerinden çıkar akşam evlerine dönerlerdi. Sınırları aşmaya çalışırken bile yüreklerinden atamadıkları  ölüm korkusu çocuklarıyla oturdukları sofralarında yoktu. Bu günkü kadar acınacak halde değillerdi. Keşke olmasaydı ama maalesef şimdi var. 

 

Olayları ve olguları değerlendirirken ve dile getirirken farklı dil ve yöntem kullanabiliriz.  Bu farklılık toplumsal huzurun önüne geçerek aramızdaki kin tohumlarını artırmadıkça  çokta sorun olmayacaktır. Dilimiz ve düşüncemiz ayrı olsada hepimizin huzurlu bir ortama ihtiyacı var. Huzurlu günlerin daha uzun olması için dilimize dikkat etmemiz gerekir.

 

Toplumsal algılara ve olgulara verdiğimiz tepkilerin farklılığı düşünsel ve zihinsel bölünmüşlüğümüzün boyutunu da gösteriyor.  Evet zihinlerde ciddi bölünme var. Bu olgu gerçeğimiz olarak karşımızda duruyor. Tabiki farklı düşüneceğiz. Tabiki farklılıklarımız olmalı. Zenginliktir. Ama yaşanan acılardan ötürü kullandığımız dil ve kullandığımız kelimeler bölünmüşlüğümüzü artırmamalı. Değerlere hakarete dönüşmemeli.

 

İnsanlar inandıkları DEĞERİ için elbette ki mücadele eder. Yaşamsal ve düşünsel zorunluluk ve mutlulukta bunu gerektirir. Alan ve algı hâkimiyetinin yarattığı güven ve güç algısı  yaşanma ihtimali olan gerçeklikleri görmemize engel olursa korkarım ki bir süre sonra birileri de bizim halimize üzülebilir. Acıya giden yolun taşlarını döşemenin kimseye faydası olmayacaktır. 

 

Dünyanın birçok yerinde yaşanan acılara verdiğimiz insanı tepkilerin dünya barışına dönüşmesi için yaşadığımız yerlerde mutluluğun ve saygının kalplere ekilmesine, zihinlere yerleştirilmesine bağlıdır.  

Yorum Ekle



M.SALİH GEÇKEN
Copyright, 2017 © M. Salih Geçken - Kisisel Web Sitesi