Yeniden gündeme taşınan 'Kürt Sorunu' Kürtlerde ve Türkiye gündeminde heyecan oluşturmadığı gibi Kürtlerin önemli kesimi bu söylemi sahiplenmemiştir. Ulusal ve yerel basında yer almadığı gibi bu konuda söz söyleyen STK'larda bir hareketlilik olmadığını görüyoruz. 'Kürt Sorunu' kavramının şu an toplumda yer bulmamasının bir çok nedeni vardır. Kılıçdaroğlu'nun topluma tam olarak güven vermemesi yanı sıra bu kavram Erdoğan hükümetleri döneminde yaklaşık 10 yıl boyunca Türkiye gündeminde binlerce kez tartışılmış, cesur atılımlarla bir çok kez toplumsal birlik döllenmiş,kültürel talepler karşılanmış, samimiyet ve ihanet deşifre olmuştur.
Bugün gelinen noktada, PKK Türkiye'de bitme noktasına gelerek alan ve algıda tamamen kaybetmiş, PKK'nin tükürüğü kendisini koruyamamış, Erdoğan başkan olmuş, sırtını PYD, YPJ ye YPG'ye dayayanlar kaybetmiş, Erdoğan Van'a giremez diyenler Van'ı terk etmiş, Gezi Eylemlerini Van'a taşımak için 'Van'da ağaçlar kesiliyor' diyenler unutulmuş, toplumun hasret kaldığı huzur yeniden tesis edilmiştir. O sosyolojide yıllarca yer alarak sadece HDP’ye oy vermiş bir annenin ‘Allah benim oğlumu ölüme gönderen Selahattin Demirtaş’a huzur vermesin, iki cihanda yüzü gülmesin. Onlar ailemi dağıttı, kalbimi dağladı; Allah’ta onların birliğini dağıtsın, yüreklerini yaksın’ bedduası çözüm sürecinde muhatap kabul edilen HDP'nin içindeki sosyo-psikolojik değişim ve dönüşümünün resimlerinden biridir.
Türkiye’nin gündemine yeniden sokulmaya çalışılan 'Kürt Sorunu' söylemi Kürtler arasında bir heyecan yaratmadığı gibi korkulara neden olmaktadır. 2002'den önceki ret ve inkâr politikalarının kaldırılması ile ihlal edilen haklı hakların iadesi ve PKK ve HDP'nin çözüm sürecini sabote ederek gündelik yaşamı çekilmez hale getirmesi belleklerdeki yerini korumaktadır. Erdoğan Hükümetleri döneminde daha önce ihlal edilen birçok hakkın iade edildiği gerçeğini kimse inkâr etmeyeceği gibi, çözüm süreci döneminde HPD’li siyasilerin çağrısı, PKK’nin örgütlediği sokak eylemleriyle gündelik yaşam çekilmez hale geliyordu. Sokak eylemleri, kepenk kapatma girişimleri birçok kişinin yaşadığı kenti terk ederek batıya göçmesine, ekonominin çökme noktasına gelmesine, güvenliğin ve huzurun kaybına neden oluyordu. Çözüm sürecinde; HDP binalarında mahkemeler kuruluyor, insanlar cezalandırılıyor, sokaklarda haraçlar isteniyor, vergi adı altında paralar talep ediliyor, aileler çocuklarıyla tehdit ediliyordu. Belleklerde kalan terörize sokaklar, haraç, baskı vb nedenlerden ötürü şu an Kürtlerin büyük çoğunluğu için 'Kürt Sorunu=Terör, Korku ve Endişe'yi çağrıştırmaktadır.
Devlet birliği güçlendirmek için yumuşadıkça PKK ve HDP sertleşiyor, sosyolojik tabanlarında Erdoğan 'mecburdur' algısıyla düşmanlık artırılmaya çalışılıyordu. Bazen HDP’li siyasiler çıtayı yükselterek Erdoğan’ı Van’a sokmama çağrısı yapıyordu. Kardeşlik süreci dışardan zehirlenmeye çalışılırken, HDP’li siyasiler bu ateşe odun taşıyorlardı, denebilir. Gezi Eylemleri döneminde ‘Van’da ağaçlar kesiliyor’ çağrısı bu eylemleri bölgeye taşıma çabasından başka bir şey değildi. Bir gazeteci olarak yakından takip ettiğim, birçok programa katıldığım için tüm samimiyetimle itiraf etmek zorundayım ki tüm samimi çabaları HDP ve PKK sabote etti. Siyasilerin şımarık tavırlarına sabredilse de PKK'nın Şanlıurfa Ceylanpınar'da yatan iki polisi şehit etmesi tüm sabrı yer aksan etmiş, PKK'nın bu günkü sonunun başlangıcı olmuştu. Hendek girişimi ve Türkiye’de iç savaş çıkarma provası olan 6-8 Ekim 2014 olayları, Yüksekova'da halka silah dağıtımı ve onlarcası uzatılan eli kırma girişimiydi.
Erdoğan'la başlayan çözüm sürecini kültürel hakların iadesi, bölgeler arasındaki ekonomik dengesizliği giderme çabasında öte isimleri terörist olsa dahi yaşam sürelerinin uzatılarak (dağda ortalama yaşam süresi 3 yıldır) yeni yaşam alanlarının oluşturularak toplumsal rahatlatma çabasıydı. Son günlerde birileri tarafından gündeme taşınmaya çalışılan 'Kürt Sorunu' ifadeleri toplumsal bir rahatlamanın ötesinde Akdeniz'de yaşanan enerji kavgasında Türkiye'yi baskılamaya çalışan AB ve Atlantik’e altın tepside sunulan baskı malzemesi, Suriye'de alan ve algı kabulü genişletilerek devletleştirilmeye çalışılan PKK'ya nefes borusudur' değerlendirmeleri Kürtlerin önemli bir kesiminin düşüncesidir. Kürt halkının önemli bir kesimi yeniden tesis edilen huzurun PKK ve HDP'ye teslimini ihanet olarak değerlendiriyor. 15 Temmuz Hain Darbe girişiminden sonra eylem gücü kırılan PKK’nın toplumu mobilize edemeyen HDP’nin merkeze yerleştirilmesinin bölge huzuruna ihanet olarak değerlendiriyor.
Çözüm sürecine yeniden geri dönersek, Erdoğan yönetimiyle sağlıkta, eğitimde büyüyen Türkiye'nin yeni teknolojik ürünlerin üretiminde ve güvenlik alanında da güçlenerek geliştiğini gözden kaçıranlar Türkiye'yi küçültmeye çalışan ellerle diyaloğa geçmiş, Erdoğanlı Türkiye'nin uzattığı 'yaşam' elini şımarıkça davranışlarla sabote etmek için tüm enerjilerini harcamışlardı. Siyasal cehalet ve şımarıklık tarihin iz düşümünde yer alabilecek kahramanlığı kaybettirmiş, şu anki sonucun başlangıcı olmuştu. Toplumsal taleplerin karşılanmasıyla oluşturulmaya çalışılan 'ortak duygu ve sevgi birliği' kimi neden rahatsız etmişti? PKK'ya katılanların oldukça kısa süren yaşam süresinin uzatılma çabası olarak formüle ettiğim 'Çözüm Süreci' HDP yönetimini neden mutlu etmemişti? Çözüm sürecini başlatan Erdoğan'a bundan ötürü en ağır eleştirileri yapan CHP'ye gösterilen yakınlık dost eline neden gösterilmiyordu?
Selahattin’in Demirtaş’ın vicdani görevi dağa çıkanları engellemek, bir şekilde dağa çıkanların yaşam sürelerini uzatmaya çalışanların elini tutması gerekmez miydi? Demirtaş uzatılan dost elini ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ psikolojisiyle CHP ve diğer dostlarının ortaklığına kurban etme hakkı var mıydı? Bir şekilde ikna edilerek dağa götürülen çocukların yaşam hakkı Demirtaş için CHP ile iş birliği kadar önemli değil miydi? HDP'yüklenen misyon gençlerin ölümüne engel olmak mıydı? Yoksa uzatılan dost elini kırmaya çalışan art niyetlilerle birlikte gariban Kürt gençlerinin ölüm fermanına davetiye çıkarmak mıydı?
Selahattin Demirtaş olmak üzere HDP yöneticileri çocuklarını el bebek gül bebek büyütürken, özel okullarda okuturten, hastalandığında özel hastanelerde canhıraş bir şekilde mücadele ederken, oğlu dağda olan anne ve babalarında çocuklarını sevebilme, özleyebilme hakkını neden göz ardı etti? Selahattin Demirtaş çocuklarıyla ve eşiyle kahvaltı yapma, tatile çıkma, gülme ve eğlenme hakkını kullanırken, dağdaki çocukların yaşama yeniden katılarak anne ve babalarıyla kahvaltı yapma, eğlenme ve tatile gitme hakkını neden öncellemedi? Birkaç milletvekili çıkarmak mı? Dağa bir şekilde çıkan gençlerin yeniden yaşama geri dönmeleri için mücadele etmek mi? Hangisi?... Demirtaş'ın pratikleri yaşam süresi üç yıl olan dağdaki gençlerin uzun yaşama geri dönmelerine engel olmuş; bir şekilde dağa giden, götürülen Kürt çocuklarının ölüm fermanı olmuştu.
Selahattin Demirtaş dönenimde HDP aracılığıyla ikna edilerek, kandırılarak yada zorla dağa çıkarılan yaklaşık 5.000 kişinin vebali günahı Demirtaş'ın boynunadır. Ölenlerin baş sorumlusu Demirtaş'tır.
Yaklaşık 5.000 genç HDP aracılığıyla kandırılarak, ikna edilerek, zorla dağa gönderilirken; fakir Kürtlerin çocuklarını dağa yönlendiren HDP yöneticileri çocuklarının gündelik yaşamda hada fazla haz alsın diye özel okullarda, özel hastanelerde, özel toplantılarda, özel düğünlerle eforlarını kendi çocuklarının mutluluğu için harcamışlardı. Fakir Kürdün çocuğunu dağa-ölüme gönderenler, kendi çocuklarına beş yıldızlı hayat yaşatabilmek için devletin sunduğu dünyevi minetlere sarılmayı sorun etmemişlerdi. Hele ticaret söz konusu olunca, ne düşman kalmıştı ne de düşmancık. Fakir Kürt çocuklarına yasaklananlar, kendi çocukları için normalleştirilmişti.